エピソード

  • From Colleagues to Companions: A New Bond in İstanbul
    2025/10/30
    Fluent Fiction - Turkish: From Colleagues to Companions: A New Bond in İstanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-30-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'da, Ekim ayının serin rüzgarları eşliğinde, yüksek binaların kuşatmasında bir ofis vardı.En: In İstanbul, accompanied by the cool winds of October, there was an office surrounded by tall buildings.Tr: Pencereden bakıldığında, gökyüzüne doğru uzanan minik Türk bayrakları geçen Cumhuriyet Bayramı'nın coşkusunu hala hatırlatıyordu.En: Looking out the window, the small Turkish flags extending toward the sky still reminded everyone of the enthusiasm of the past Republic Day.Tr: İşte böyle bir günde, ofis hayatının stresi, yüzlerdeki gerginlik ve telaş içinde Emir, masasında oturuyordu.En: On such a day, amidst the stress of office life, tension, and hurried faces, Emir was sitting at his desk.Tr: Dakikası dakikasına uyduğu programı ve not defteri önünde duruyordu.En: In front of him were his meticulously followed schedule and notebook.Tr: Emir, işine adanmış bir proje yöneticisiydi.En: Emir was a project manager dedicated to his job.Tr: Elindeki büyük proje, onun terfisini belirleyecek kadar önemliydi.En: The large project in hand was crucial enough to determine his promotion.Tr: Ancak, zor bir patronu vardı ve baskı her geçen gün artıyordu.En: However, he had a difficult boss, and the pressure was increasing day by day.Tr: Öte yandan, Aslı ise şirketin yeni pazarlama elemanıydı.En: On the other hand, Aslı was the company's new marketing employee.Tr: İşe yeni başlamıştı ve çevresine alışmaya çalışıyordu.En: She had just started the job and was trying to get accustomed to her surroundings.Tr: Ofisin dinamikleri, kurumsal ilişkiler, hepsi ona yabancı geliyordu.En: The office dynamics and corporate relationships all seemed foreign to her.Tr: Kendini kanıtlamak için hevesliydi.En: She was eager to prove herself.Tr: Ancak, yalnız hissediyordu ve nasıl katkıda bulunacağını bilemiyordu.En: However, she felt alone and didn't know how to contribute.Tr: Ömer, Emir’in yakın bir arkadaşı ve iş arkadaşıydı. Her zaman güler yüzlü ve pozitifti.En: Ömer, Emir's close friend and colleague, was always cheerful and positive.Tr: Onun sayesinde Emir gün içinde bir nebze rahatlıyordu.En: Thanks to him, Emir felt a bit relaxed during the day.Tr: Ömer’in esprileri bazen iş yükünü hafifletiyordu.En: Ömer's jokes sometimes lightened the workload.Tr: O gün de Emir’le birlikte kahve molası vermişlerdi.En: That day, too, he had taken a coffee break with Emir.Tr: “Emir, bence biraz yardım almayı düşünebilirsin.En: “Emir, I think you might consider getting some help.Tr: Yeni gelen kız, Aslı, yaratıcı biri gibi görünüyor,” dedi Ömer.En: The new girl, Aslı, seems creative,” said Ömer.Tr: Emir, Ömer’in bu önerisini düşündü.En: Emir pondered over Ömer's suggestion.Tr: Yardım istemek, belki de işleri kolaylaştırırdı.En: Asking for help might make things easier.Tr: O günün iş çıkışında Emir, Aslı'nın masasına doğru ilerledi.En: After work that day, Emir approached Aslı's desk.Tr: “Merhaba Aslı, biraz konuşabilir miyiz?” dedi.En: “Hello Aslı, could we talk for a bit?” he inquired.Tr: Aslı gülümsedi ve Emir’in yanına oturmasını işaret etti.En: Aslı smiled and gestured for Emir to sit next to her.Tr: Emir, çıkmazda olduğu projeyi anlattı ve Aslı'nın yaratıcı katkısına ihtiyaç duyduğunu belirtti.En: Emir explained the project he was stuck on and expressed that he needed Aslı's creative input.Tr: Bu küçük konuşma, aralarında yeni bir bağın başlamasını sağladı.En: This small conversation marked the beginning of a new bond between them.Tr: Akşamları ofis, sessizliğe bürünüyordu.En: In the evenings, the office would become silent.Tr: Emir ve Aslı, birlikte uzun saatler çalışıyorlardı.En: Emir and Aslı worked long hours together.Tr: Aslı’nın yaratıcı fikirleri, Emir’in stratejileriyle birleşiyordu.En: Aslı's creative ideas fused with Emir's strategies.Tr: Bir akşam, Aslı'nın aklına harika bir fikir geldi.En: One evening, a brilliant idea struck Aslı.Tr: Emir, Aslı’nın fikriyle projeyi yeni bir seviyeye taşımak için geceyi uykusuz geçirdi.En: Emir, inspired by Aslı's idea, spent a sleepless night taking the project to a new level.Tr: Nihayet, proje toplantısı günü geldi.En: Finally, the day of the project meeting arrived.Tr: Emir, sunumunu yaptı ve Aslı’nın önerdiği yenilik sayesinde proje büyük ilgi gördü.En: Emir made his presentation, and the innovation suggested by Aslı drew great interest to the project.Tr: Emir terfi aldı, Aslı ise takımın önemli bir üyesi oldu.En: Emir received a promotion, while Aslı became an integral team member.Tr: Emir, bir başkasıyla ...
    続きを読む 一部表示
    18 分
  • Uniting Under the Storm: A Republic Day Transformation
    2025/10/29
    Fluent Fiction - Turkish: Uniting Under the Storm: A Republic Day Transformation Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-29-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kırmızı, sarı ve turuncu yapraklar, siteyi süsleyen yolların kenarına dökülmüştü.En: Red, yellow, and orange leaves had fallen along the paths adorning the site.Tr: Emir, her adımda yerdeki yaprakların çıtırtısını duyuyordu.En: Emir heard the crunch of leaves beneath his feet with every step.Tr: Site, çitlerle çevrili bir cennet gibi görünüyordu.En: The site looked like a paradise surrounded by fences.Tr: Ağaçların arasında yer alan parkta çocuklar oyun oynuyor, anneler yanlarında sohbet ediyordu.En: In the park located among the trees, children were playing games, and mothers were chatting beside them.Tr: Ama Emir'in aklı parkta değil, okulun düzenleyeceği Cumhuriyet Bayramı festivali hazırlıklarındaydı.En: But Emir's mind was not in the park; it was on the preparations for the Republic Day festival that the school would organize.Tr: Emir, diğer öğrencilerle beraber toplantı odasına girdi.En: Emir entered the meeting room along with the other students.Tr: Hepsi heyecanlıydı ancak biraz da kaygılı.En: They were all excited but also a bit anxious.Tr: Emir’in fikri büyüktü: Cumhuriyet Bayramı için muhteşem bir etkinlik düzenlemek istiyorlardı.En: Emir's idea was big: they wanted to organize a magnificent event for Republic Day.Tr: Ancak sınıf arkadaşları, bu fikri gerçekleştirebileceklerine pek inanmıyordu.En: However, his classmates were not very confident about executing this idea.Tr: Bu yüzden çekiniyorlardı.En: Therefore, they were hesitant.Tr: Selin, Emir'in yanına oturdu.En: Selin sat next to Emir.Tr: Onun en iyi arkadaşıydı ve her zaman destekçisiydi.En: She was his best friend and always supportive.Tr: "Merak etme, yapabiliriz," dedi gülümseyerek.En: "Don't worry, we can do it," she said with a smile.Tr: Emir, Selin'in varlığından güç aldı.En: Emir drew strength from Selin's presence.Tr: Yine de, herkesin işin büyüklüğünden korktuğunu biliyordu.En: Still, he knew that everyone was intimidated by the scale of the task.Tr: Diğer yandan Yusuf, toplantı odasının köşesinde oturuyor, sessizce onları izliyordu.En: On the other hand, Yusuf was sitting quietly in the corner of the meeting room, watching them.Tr: Sınıfın yaramazı olarak biliniyordu ama Emir, onun içinde daha fazlası olduğunu sezmişti.En: He was known as the troublemaker of the class, but Emir sensed there was more to him.Tr: Yusuf’un sınıf projelerinde hep son dakika katkıları olurdu ama çoğu kez yanlış anlaşıldığı için geri planda kalıyordu.En: Yusuf always made last-minute contributions to class projects, but he often stayed in the background because he was misunderstood.Tr: "Yusuf," dedi Emir, dikkatleri ona çevirerek.En: "Yusuf," said Emir, drawing attention to him.Tr: "Senin yaratıcı fikirlerine ihtiyacımız var.En: "We need your creative ideas.Tr: Bize katılır mısın?"En: Will you join us?"Tr: Yusuf önce şaşırdı ama sonra gözleri parladı.En: Yusuf was surprised at first, but then his eyes lit up.Tr: "Tabii, seve seve," dedi.En: "Sure, gladly," he said.Tr: Artık Yusuf da ekibin bir parçasıydı ve bu, moralini yükseltmişti.En: Now Yusuf was also part of the team, and this lifted his spirits.Tr: Günler çabucak geçti.En: Days passed quickly.Tr: Selin, iş bölümünü organize etti.En: Selin organized the distribution of tasks.Tr: Emir farklı grupları atadı ve herkes sorumluluk aldı.En: Emir assigned different groups, and everyone took on responsibilities.Tr: Hazırlıklar son hız devam ediyordu.En: Preparations were proceeding at full speed.Tr: Büyük afişler boyanıyor, bayrak süslemeleri hazırlanıyordu.En: Large posters were being painted, and flag decorations were being prepared.Tr: Cumhuriyet Bayramı'nın gururunu duyumsuyorlardı.En: They felt pride in the Republic Day.Tr: Ancak festivalden bir gün önce, hava aniden değişti.En: However, a day before the festival, the weather suddenly changed.Tr: Gökyüzü kararmış, rüzgar sert esmeye başlamıştı.En: The sky darkened, and the wind started to blow fiercely.Tr: Hepsinin morali bozulmuştu.En: Their spirits were dampened.Tr: Ancak Yusuf, bir çözüm bulmuştu.En: But Yusuf had found a solution.Tr: "Tüm süslemeleri kapalı alana taşırız," dedi emin bir sesle.En: "We'll move all the decorations indoors," he said with a confident voice.Tr: "Diğer seçeneklerden daha iyi."En: "It's better than the other options."Tr: Herkes onun bu fikrini destekledi ve hızla harekete geçti.En: Everyone supported his idea and quickly took action.Tr: Festival günü geldiğinde, tüm süslemeler ve etkinlikler, site içindeki geniş salona taşınmıştı.En: When the festival day arrived, all the decorations and activities ...
    続きを読む 一部表示
    19 分
  • Finding Balance: Emir's Magical Reunion with Family
    2025/10/29
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Balance: Emir's Magical Reunion with Family Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-29-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: Göreme'nin büyülü atmosferinde, Cumhuriyet Bayramı yaklaşıyordu.En: In the magical atmosphere of Göreme, the Republic Day was approaching.Tr: Emir, İstanbul'un karmaşık temposundan kaçmak ve kısa bir hafta sonu kaçamağı için memleketine, Kapadokya'ya dönmeye karar verdi.En: Emir, a young and ambitious architect, decided to escape the bustling pace of Istanbul and return to his hometown, Cappadocia, for a short weekend getaway.Tr: Sürekli başarıya ulaşma isteği onu yormuş, ailesine duyduğu özlemi arttırmıştı.En: The constant desire for success had worn him out and increased his longing for his family.Tr: Bu özel bayramda, Emir’in ailesi onu özlemle bekliyordu.En: On this special holiday, Emir's family was eagerly waiting for him.Tr: Kapadokya'nın peri bacaları ve renkli balonları arasında örtülü, taş evlerden ve kıvrımlı patikalardan oluşan bir site vardı.En: In the area covered among the fairy chimneys and colorful balloons of Cappadocia, there was a site made up of stone houses and winding paths.Tr: Mareşal Caddesi boyunca ilerlerken aklında sadece uzundur görmediği ailesine kavuşma heyecanı vardı.En: As he proceeded along Mareşal Street, the only thing on his mind was the excitement of reuniting with his family, whom he hadn't seen for a long time.Tr: Ancak yine de bir yanı iş maillerinden kopamıyordu.En: However, a part of him couldn't escape work emails.Tr: Telefonu sürekli çalıyordu, gelen bildirimler kafa karıştırıyordu.En: His phone was constantly ringing, and the incoming notifications were confusing him.Tr: Leyla ve Kemal, Emir’in anne ve babası, kapının önünde onu karşıladı.En: Leyla and Kemal, Emir's parents, greeted him at the door.Tr: "Hoş geldin, oğlum," diyerek ona sıkıca sarıldılar.En: "Welcome, son," they said, hugging him tightly.Tr: Evin içine girdikten sonra Emir, odasına çıkıp telefonunu masaya bıraktı.En: After entering the house, Emir went up to his room and left his phone on the table.Tr: İçinde yoğun bir istek vardı: işinden uzaklaşıp sadece ailesiyle vakit geçirmek.En: He had a strong desire inside: to distance himself from work and spend time only with his family.Tr: Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının olduğu gün, babası Kemal, "Bugün telefonunu bir kenara bırakıp bizimle anın tadını çıkar, Emir," dedi.En: On the day of the Republic Day celebrations, his father Kemal said, "Today, put your phone aside and enjoy the moment with us, Emir."Tr: Emir düşündü, bu iyi bir fırsattı.En: Emir thought, this was a good opportunity.Tr: Telefonunu kilitledi ve sıradan bir günün telaşını arkasında bırakmaya karar verdi.En: He locked his phone and decided to leave the hustle and bustle of an ordinary day behind.Tr: Ailece, çevrenin eşsiz güzelliklerini keşfetmek için dışarı çıktılar.En: As a family, they set out to explore the unique beauties of the surroundings.Tr: Sonbaharın renkleri her yeri süslüyordu, hafif esen serin rüzgar yüzlerini okşuyordu.En: The colors of autumn decorated everywhere, and the gently blowing cool breeze caressed their faces.Tr: En sonunda, hep birlikte sıcak hava balonlarına binmek için yola koyuldular.En: Finally, they all set off to ride the hot air balloons together.Tr: Balon, yavaşça gökyüzüne yükselirken, aşağıdaki manzara Emir’in nefesini kesti.En: As the balloon slowly rose into the sky, the view below took Emir's breath away.Tr: Peri bacaları ve altın rengindeki yapraklar bir tablo gibi uzanıyordu.En: The fairy chimneys and golden-colored leaves stretched out like a painting.Tr: O anda Emir, hayatın sadece iş olmadığını fark etti.En: At that moment, Emir realized that life was not just about work.Tr: Çevresindeki güzelliklerle ve ailesiyle geçirdiği zamanın ne kadar değerli olduğunu anladı.En: He understood how valuable the time spent with his family and the surrounding beauties was.Tr: Çalışma ve kişisel yaşam dengesini nasıl sağlayacağını düşündü.En: He thought about how to balance work and personal life.Tr: Mimarideki ilhamı aslında tam da burada, doğanın kalbinde, ailesiyle geçirdiği anların içindeydi.En: The inspiration in architecture was indeed right here, in the heart of nature, in the moments spent with his family.Tr: Emir, İstanbul’a dönerken içi huzur doluydu.En: As Emir returned to Istanbul, he was filled with peace.Tr: Artık işine daha farklı bir gözle yaklaşacağını biliyordu.En: He knew he would approach his work with a different perspective from now on.Tr: Bu deneyim ona iş dışında birçok öğretici şey katmıştı.En: This experience had taught him many things beyond work.Tr: Projelerini yeniden ele alırken, doğal ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • An Ottoman Artifact Sparks a Unique Love Story
    2025/10/28
    Fluent Fiction - Turkish: An Ottoman Artifact Sparks a Unique Love Story Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-28-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Büyük çarşıda bir sonbahar günüydü.En: It was an autumn day in the Büyük Çarşı.Tr: İstanbul'un tarihi ve renkli çarşısı insan kalabalığıyla doluydu.En: The historic and colorful bazaar of İstanbul was filled with a crowd of people.Tr: Emir, eski Osmanlı dönemine ait antika eserler arayan bir tarih tutkunuydu.En: Emir was a history enthusiast searching for antique artifacts from the old Ottoman era.Tr: Beğendiği dükkanlardan biri, göz kamaştıran nadir parçalara sahipti.En: One of the shops he liked had dazzling rare pieces.Tr: Etrafta dolaşırken, dikkatini parıldayan bir kutu çekti.En: As he wandered around, a shimmering box caught his attention.Tr: Kutunun üzerindeki işlemeleri görünce heyecanlandı.En: When he saw the engravings on the box, he got excited.Tr: Bu takılar Emir'in yıllardır aradığı bir parçayı taşıyor gibiydi.En: These jewels seemingly carried a piece that Emir had been searching for years.Tr: Bu sırada Zeynep, çarşıda ilham arıyordu.En: Meanwhile, Zeynep was seeking inspiration in the bazaar.Tr: O, güzellikleri sanatına yansıtmak isteyen genç bir sanatçıydı.En: She was a young artist who wanted to reflect beauties in her art.Tr: Başka bir dükkanı incelerken, Emir'in bulduğu kutuya gözü takıldı.En: While inspecting another shop, her eyes caught the box that Emir found.Tr: Kutunun üzerindeki motifler, onu derinden etkiledi.En: The motifs on the box deeply affected her.Tr: O motifler, yeni koleksiyonunun ana teması olabilirdi.En: Those motifs could be the main theme of her new collection.Tr: Kalbi hızla çarparken, kutuya doğru adım attı.En: As her heart raced, she stepped towards the box.Tr: Emir de Zeynep’in kutuya olan ilgisini fark etti.En: Emir also noticed Zeynep's interest in the box.Tr: İkili kısa sürede kutu üzerinde hak talep etmeye başladı.En: The two soon began to lay claim over the box.Tr: "Bu parçayı yıllardır arıyorum," dedi Emir.En: "I've been searching for this piece for years," said Emir.Tr: "Osmanlı tarihine olan ilgim büyük.En: "My interest in Ottoman history is great.Tr: Bu kutu koleksiyonumun vazgeçilmezi olacak."En: This box will be indispensable to my collection."Tr: Zeynep ise, "Ama sanatım için düşündüğüm tema tam da bu," dedi.En: However, Zeynep said, "But the theme I'm considering for my art is exactly this.Tr: "Kutu, sanatımın ilham kaynağı olabilir."En: The box could be a source of inspiration for my art."Tr: Bu nazik çatışma, arkadaşça bir tartışmaya dönüştü.En: This gentle conflict turned into a friendly discussion.Tr: Emir ona diğer antikacıları tanıtmayı önerdi.En: Emir suggested introducing her to other antique dealers.Tr: "Başka ilham bulabilirsin," dedi nazikçe.En: "You might find other inspiration," he said kindly.Tr: Zeynep ise Emir'e farklı bir teklif sundu: "Bu kutuyu alırsam, onun detaylarını senin için çizerim.En: Zeynep, in turn, made a different offer to Emir: "If I take this box, I'll draw its details for you.Tr: Böylece kutu senin tarih bilgilerinle daha da zenginleşir."En: Thus, the box will be enriched with your historical knowledge."Tr: Sonunda ortak bir karar aldılar.En: In the end, they reached a mutual decision.Tr: Emir'in bilgisini ve Zeynep’in sanatını bir araya getirecek bir sergi yapacaklardı.En: They would hold an exhibition that would bring together Emir's knowledge and Zeynep's art.Tr: İkisi birden mutlu oldu.En: Both were happy.Tr: Dükkanları birlikte dolaştılar, her biri geçmişle doluydu ama farklı bir gözle görüldü.En: They walked through the shops together, each filled with the past but seen through a different perspective.Tr: Zeynep, tarihin derinliğini öğrendi.En: Zeynep learned the depth of history.Tr: Emir ise sanatın özünü anladı.En: Emir understood the essence of art.Tr: Zamanla, ilişkileri sadece bir iş birliğinden daha fazlası haline geldi.En: Over time, their relationship became more than just a collaboration.Tr: Emir artık sadece tarihe, Zeynep ise sadece sanata değil, birbirlerine de değer verir oldular.En: Emir began to value not only history, and Zeynep not only art, but they began to value each other as well.Tr: Büyük Çarşı'nın kalabalığında yollarını bulan iki kalp gibi, geçmiş ve sanat bir araya geldi.En: Like two hearts finding their way in the crowd of the Büyük Çarşı, history and art came together.Tr: Gökyüzü bulutları ağırlarken, çarşıda hem bir tarih hem de bir sevgi hikayesi yazılmıştı.En: As the clouds weighed down the sky, both a history and a love story were written in the bazaar. Vocabulary Words:autumn: sonbaharbazaar: çarşıcrowd: kalabalıkenthusiast: tutkunuantique artifacts: antika eserlerdazzling: ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Finding Courage and Connection on Republic Day at Atatürk
    2025/10/28
    Fluent Fiction - Turkish: Finding Courage and Connection on Republic Day at Atatürk Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-28-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: İstanbul Atatürk Uluslararası Havalimanı, Cumhuriyet Bayramı'nın enerjisiyle dolup taşıyor.En: Istanbul Atatürk International Airport is overflowing with the energy of Republic Day.Tr: Terminalin her köşesi kırmızı ve beyaz bayraklarla süslenmiş.En: Every corner of the terminal is adorned with red and white flags.Tr: İnsanlar kalabalık.En: The crowd is bustling.Tr: Bazıları gülüyor, bazılarıysa telefonlarına bakarak habersizce yürüyor.En: Some people are laughing, while others walk absentmindedly, looking at their phones.Tr: Yasemin ise terminalin ortasında sakince, derin nefesler alarak yürümeye çalışıyor.En: Yasemin, on the other hand, tries to walk calmly, taking deep breaths in the middle of the terminal.Tr: Yine de içinde bir huzursuzluk var.En: Yet, there is an unease within her.Tr: Yağmur cam pencerelere nazikçe vuruyor ve uçuşun gecikeceğini duyunca kalbi bir an duruyor gibi hissediyor.En: The rain gently taps on the glass windows, and when she hears that the flight will be delayed, she feels as if her heart stops for a moment.Tr: Yasemin bir iş kadını.En: Yasemin is a businesswoman.Tr: İstanbul'da önemli bir toplantıya katılması gerekiyor.En: She needs to attend an important meeting in Istanbul.Tr: Ancak fırtına yüzünden uçuşu ertelendi.En: However, her flight has been delayed due to the storm.Tr: Havalimanında hissettiği huzursuzluk, korkuyla yüzleşmesini zorluyor.En: The unease she feels at the airport forces her to confront her fear.Tr: Uçmaktan korkuyor ama bunu hiç kimseye belli etmiyor.En: She is afraid of flying but never shows it to anyone.Tr: Güçlü görünmek istiyor.En: She wants to appear strong.Tr: Bu sırada, havaalanında çalışan Kemal, etrafındaki karmaşayı sakinleştirmeye çalışıyor.En: Meanwhile, Kemal, who works at the airport, tries to calm the chaos around him.Tr: Gösterişli bir Cumhuriyet Bayramı kutlaması organize ediyor.En: He is organizing an impressive Republic Day celebration.Tr: İçinde bulunduğu kalabalığa tarihimizle ilgili küçük bilgiler aktarıyor ve onları neşelendirmeye çalışıyor.En: He shares little bits of history with the crowd around him and tries to cheer them up.Tr: Cumhuriyet Bayramı'nın önemi hakkında konuşuyor.En: He talks about the significance of Republic Day.Tr: Anlattıkları Yasemin'in dikkatini dağıtıveriyor ve biraz olsun gülümsetiyor.En: His words distract Yasemin and bring a slight smile to her face.Tr: Terminalin başka bir köşesinde ise genç Ege tek başına.En: In another corner of the terminal, young Ege is alone.Tr: Büyük anne ve babasına gitmek için sabırsızlanıyor ama karmaşadan kafası karışmış.En: He is eager to visit his grandparents, but he is confused by the chaos.Tr: Kemal'e yaklaşıyor. Yardım istiyor, biraz da korkmuş bir ifadeyle.En: He approaches Kemal, asking for help with an anxious expression.Tr: Kemal, Ege'nin gözlerindeki endişeyi hemen fark ediyor.En: Kemal immediately notices the worry in Ege's eyes.Tr: Ona nazik ve rahatlatıcı bir sesle "Merak etme.En: In a gentle and reassuring voice, he says, "Don't worry.Tr: Bu fırtına geçici.En: This storm is temporary.Tr: Uçuşun biraz gecikebilir ama birlikte çözümler buluruz" diyor.En: Your flight might be delayed a bit, but we'll find solutions together."Tr: Kemal'in düzenlediği küçük kutlama Ege'nin de ilgisini çekiyor.En: The small celebration organized by Kemal also captures Ege's interest.Tr: Yasemin, Ege ve diğer yolcular bir araya geliyor.En: Yasemin, Ege, and other passengers come together.Tr: Herkes bir an için gecikmeyi unutuveriyor.En: For a moment, everyone forgets about the delay.Tr: Kemal, Cumhuriyet Bayramı'nın sembolizmini ve tarihini etkileyici bir dille anlatıyor.En: Kemal explains the symbolism and history of Republic Day in an impressive manner.Tr: Bu sırada Yasemin, çevresindeki insanlarla etkileşime geçerek rahatlıyor.En: Meanwhile, Yasemin relaxes by interacting with the people around her.Tr: Gülümseyen yüzler, ona umut ve enerji veriyor.En: The smiling faces give her hope and energy.Tr: Nihayet, uçaklar yeniden hareket etmeye başlıyor.En: Finally, the planes start to move again.Tr: Gecikmenin sona erdiğini duyan Yasemin, kalbinde yenilenmiş bir kararlılıkla uçağa doğru yürüyor.En: When Yasemin hears that the delay has ended, she walks towards the plane with renewed determination in her heart.Tr: Kemal, başarılı organizasyonun ardından kendisini işe daha bağlı hissediyor.En: After the successful organization, Kemal feels more connected to his job.Tr: Ege ise, güvenli ve mutlu bir şekilde ailesine kavuşacağı için heyecanlı.En: Ege, on the other hand, is excited to reunite...
    続きを読む 一部表示
    17 分
  • Homecoming at Troya: Bridging Gaps and New Beginnings
    2025/10/27
    Fluent Fiction - Turkish: Homecoming at Troya: Bridging Gaps and New Beginnings Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-27-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Emir boğazında koca bir düğümle uçaktan indi.En: Emir disembarked from the plane with a large knot in his throat.Tr: Uzun süre dışarıda yaşamış, dünyanın dört bir yanını gezmişti.En: He had lived abroad for a long time, traveling all around the world.Tr: Şimdi ise çocukluğunu geçirdiği yere, Troya’da ailesinin yanına dönüyordu.En: Now, he was returning to the place of his childhood, to his family in Troya.Tr: Rüzgarla savrulan turuncu yapraklar, sonbaharın gelişini haber veriyordu.En: The orange leaves swept by the wind heralded the arrival of autumn.Tr: Köy değişmişti.En: The village had changed.Tr: Troyalılar Cumhuriyet Bayramı’na hazırlanıyordu.En: The Troya locals were preparing for Republic Day.Tr: Bayraklar, süslemeler, sokak aralarında yankılanan kahkahalar... Emir kalabalığın arasında kaybolmuş gibiydi.En: Flags, decorations, laughter echoing through the streets... Emir felt lost in the crowd.Tr: Eski taş sokaklardan yürüyerek aile evine yaklaştı.En: Walking through the old stone streets, he approached the family home.Tr: Ev aynıydı ama aralarındaki bağ çok farklıydı artık.En: The house was the same, but the connection between them was very different now.Tr: Kapıyı Leyla açtı.En: Leyla opened the door.Tr: Ablası, onu görür görmez sarıldı ve 'Emir, hoş geldin,' dedi.En: His sister hugged him as soon as she saw him and said, 'Welcome, Emir.'Tr: Ancak, sesinde bir mesafe vardı.En: However, there was a distance in her voice.Tr: Fatih, avluda oturmuş, düşünceliydi.En: Fatih was sitting in the courtyard, deep in thought.Tr: Birkaç hoşbeşten sonra sessizce bir köşede oturdular.En: After some small talk, they sat quietly in a corner.Tr: Emir, neden bu kadar uzaklaştıklarını anlamaya çalışıyordu.En: Emir was trying to understand why they had drifted apart so much.Tr: Cumhuriyet Bayramı'nın kalabalık kutlamaları başladı.En: The crowded celebrations of Republic Day began.Tr: Emir, kutlamaların birleştirici olacağını düşündü.En: Emir thought the celebrations would be unifying.Tr: Hem Leyla'yı hem de Fatih’i kutlamalara davet etti.En: He invited both Leyla and Fatih to the celebrations.Tr: Alanda renkli kostümler içinde dans eden çocukları izlerken Emir kalbinde sıcak bir his duydu.En: As they watched the children dancing in colorful costumes in the square, Emir felt a warm sensation in his heart.Tr: Bu, eve dönüşün başka bir şekliydi.En: This was another form of coming home.Tr: Emir, dans edenleri izleyen Leyla’nın yanına sokuldu.En: Emir leaned close to Leyla watching the dancers.Tr: "Konuşmamız gerek," dedi.En: "We need to talk," he said.Tr: Fatih de onlara katıldı.En: Fatih joined them as well.Tr: Üçü birlikte dansları izlerken, sonunda içlerindeki duvarları indirdiler.En: As the three of them watched the dances, they finally let down their internal walls.Tr: Emir, "Onları özledim," dedi. "Ama daha da önemlisi, sizleri özledim. Bu mesafeyi kapatmak istiyorum."En: Emir said, "I missed them." "But more importantly, I missed you both. I want to bridge this gap."Tr: Leyla ve Fatih bir süre sessiz kaldılar, sonra Leyla, "Biz de seni bekliyorduk. Değişik yollar seçtik belki ama sonuçta aynı ailenin parçasıyız," dedi.En: Leyla and Fatih remained silent for a while, then Leyla said, "We were waiting for you too. We may have chosen different paths, but in the end, we're part of the same family."Tr: Fatih, parçalanmış duygularını bir araya getirerek, "Geri döndüğüne sevindim Emir," dedi.En: Fatih, gathering his fragmented emotions, said, "I'm glad you're back, Emir."Tr: Koca bir boşluk aniden doldu.En: A large void was suddenly filled.Tr: Gökyüzüne doğru patlayan renkli havai fişekler, yeniden başlamanın simgesi gibiydi.En: The colorful fireworks exploding into the sky were like a symbol of a new beginning.Tr: Emir, Leyla ve Fatih yan yana oturdular.En: Emir, Leyla, and Fatih sat side by side.Tr: Ortak bir anlayış bulmuşlardı.En: They had found a common understanding.Tr: Emir geçmişteki küskünlükleri bir kenara bırakmasının gerekli olmadığını fark etti.En: Emir realized that he didn't need to leave past resentments behind.Tr: Anlamak ve kabullenmek, aileye dönüş yolculuğunun asıl anahtarıydı.En: Understanding and acceptance were the true keys to the journey back to family.Tr: Troyalılara katılarak bayramı kutladılar.En: They joined the Troyalılara in celebrating the holiday.Tr: Emir, evine hem fiziksel hem de duygusal olarak geri dönmüştü artık.En: Emir had now returned home both physically and emotionally. Vocabulary Words:disembarked: indiknot: düğümswept: savrulanheralded: haber veriyorduechoing: ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • The Treasure Hunt: Echoes in the Ruins of Ephesus
    2025/10/27
    Fluent Fiction - Turkish: The Treasure Hunt: Echoes in the Ruins of Ephesus Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-27-07-38-20-tr Story Transcript:Tr: Ephesus’un antik kalıntıları arasında sonbaharın altın renkleri dans ediyordu.En: The golden colors of autumn were dancing among the ancient ruins of Ephesus.Tr: Gökyüzü gri ve bulutluydu, yağmurun habercisi gibi.En: The sky was gray and cloudy, as if heralding rain.Tr: O gün, Cumhuriyet Bayramı’ydı ve herkes tatilin tadını çıkarıyordu.En: That day was Republic Day, and everyone was enjoying the holiday.Tr: Emir, Selin ve Kerem, antik şehre doğru ilerliyordu.En: Emir, Selin, and Kerem were making their way toward the ancient city.Tr: Emir'in içinde bir heyecan fırtınası vardı.En: Inside Emir was a storm of excitement.Tr: Uzun zamandır hayalini kurduğu hazineyi bulma umudu, kanını kaynatıyordu.En: The hope of finding the treasure he had long dreamed of was boiling his blood.Tr: Emir tarihe çok meraklıydı.En: Emir was very curious about history.Tr: Özellikle antik Ephesus’un gizemli kalıntılarıyla ilgili hikayeleri ezbere bilirdi.En: He knew by heart the stories, especially those about the mysterious ruins of ancient Ephesus.Tr: Selin ise çocukluk arkadaşıydı, sessiz ve meraklıydı.En: Selin was a childhood friend, quiet and curious.Tr: Tarihi pek bilmezdi ama Emir'in heyecanı ona bulaşıyordu.En: She wasn't well-versed in history, but Emir's excitement was contagious.Tr: Kerem ise tam bir maceraperestti, pek tarih düşkünü değildi ama zorlukları severdi.En: Kerem was a true adventurer; he wasn't particularly fond of history, but he loved challenges.Tr: Ruha kazınan tüyler ürpertici bir sessizlik çevrelerini sarmıştı.En: An eerie silence that etched into the soul surrounded them.Tr: Eski taşların arasında yürürlerken, yapraklar ayaklarının altında çıtırdıyordu.En: As they walked among the old stones, leaves crackled under their feet.Tr: Emir, kalıntılar arasında kaybolmuş bir eseri bulmak istiyordu.En: Emir wanted to find a lost artifact among the ruins.Tr: Derinlerde bir yerde, belki de tarihe ışık tutacak bir şey vardı.En: Deep down somewhere, there might be something that would shed light on history.Tr: Birden, yağmur başlamıştı.En: Suddenly, the rain started.Tr: Damlalar hızla büyüyordu ve rüzgar esiyordu.En: The droplets quickly grew larger and the wind was blowing.Tr: Yağmur suları yolları kayganlaştırırken, Kerem bağırdı, “Hey, bulutlar resmen madalya alacak gibi, daha önce bu kadar sert yağmur görmedim!”En: As the rainwater made the paths slippery, Kerem shouted, “Hey, the clouds deserve a medal, I've never seen rain this heavy before!”Tr: Emir, bir ara durdu.En: Emir paused for a moment.Tr: Üzerinde garip işaretler olan eski bir taş dikkatini çekti.En: An old stone with strange markings caught his attention.Tr: Kalbi gümbür gümbür atmaya başladı.En: His heart began to pound.Tr: Ama Selin endişeyle sordu, “Emir, burada mıyız?En: But Selin asked anxiously, “Emir, are we here?Tr: Yağmur şimdiye kadar gördüğümüzden daha kötü.En: The rain is worse than we’ve seen so far.”Tr: Kerem, "Belki de bir başka gün daha iyi bir ekipmanla dönebiliriz," dedi.En: Kerem said, “Maybe we could return another day with better equipment.”Tr: Ancak Emir’in aklındaki soru şuydu: Şimdi mi bırakacaktı yoksa yoluna devam mı edecekti?En: But the question swirling in Emir's mind was this: Would he give up now or continue on his path?Tr: Derin bir nefes aldı.En: He took a deep breath.Tr: Etrafına baktı, Selin ve Kerem’in yüzlerinde hem endişe hem de bir parça umut gördü.En: Looking around, he saw both concern and a bit of hope on the faces of Selin and Kerem.Tr: Arkadaşlık daha önemliydi.En: Friendship was more important.Tr: “Geri dönelim,” dedi.En: “Let’s turn back,” he said.Tr: “Bu yer kaçmıyor.En: “This place isn't going anywhere.Tr: Daha sonra daha iyi hazırlanıp geleceğiz.”En: We'll come back better prepared later.”Tr: Eser kalıntıları arasında yankılanırken,”Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!” diye bağırdı Kerem.En: As echoes resonated among the ruins, Kerem shouted, “Happy Republic Day to us!”Tr: Ve öyle oldu ki, Emir geri dönüş kararı almıştı.En: And so it was that Emir decided to turn back.Tr: Anladı ki, tarihi keşfetmekten bile önemli olan, bu anların arkadaşlarla paylaşılmasıydı.En: He realized that sharing these moments with friends was even more important than discovering history.Tr: Eserin bulunduğu an gelmemişti belki ama öğrenmek için zamanı vardı.En: The moment to find the artifact might not have come yet, but he had time to learn.Tr: O gün, Ephesus'un antik kalıntıları, dostluklarının ne kadar derin olduğunu onlara hatırlattı.En: That day, the ancient ruins of ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • From Baristas to Fireworks: A Tale of Connection in Istanbul
    2025/10/26
    Fluent Fiction - Turkish: From Baristas to Fireworks: A Tale of Connection in Istanbul Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-10-26-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Serkan sabah saatlerinde, her zamanki gibi, Freelancer’s Home adlı kafeye girdi.En: Serkan entered the cafe called Freelancer’s Home in the morning, as usual.Tr: Sonbahar sabahlarının serinliği, içeri girer girmez yerini kafenin rustik ve sıcak havasına bırakıyordu.En: The chill of the autumn mornings gave way to the rustic and warm atmosphere of the cafe as soon as he stepped inside.Tr: Ahşap masaların üzerine güneş ışığı vuruyor, etrafa huzurlu bir enerji saçıyordu.En: Sunlight struck the wooden tables, exuding a peaceful energy all around.Tr: Serkan, her zaman oturduğu pencere kenarındaki masasına doğru yürüdü.En: Serkan walked toward his usual seat by the window.Tr: Bugün çok önemli bir projeye başlaması gerekiyordu ama içinde bir boşluk hissi vardı.En: He needed to start a very important project today, but he felt an emptiness inside.Tr: Diğer tarafta, Aylin kafenin girişinde durdu.En: On the other hand, Aylin stood at the entrance of the cafe.Tr: O, birkaç hafta önce seyahat blogu için İstanbul'a gelmişti.En: She had come to Istanbul a few weeks ago for her travel blog.Tr: Aylin, huzursuz ama bir o kadar da heyecanlıydı.En: Aylin was restless, yet equally excited.Tr: Yeni bir şehir, yeni hikayeler demekti.En: A new city meant new stories.Tr: İçeri girdi ve barista Burak’a selam verdi.En: She came in and greeted the barista Burak.Tr: Burak, kafenin müdavimlerini iyi tanıyan, neşeli ve sosyal bir adamdı.En: Burak was a cheerful and social man who knew the cafe's regulars well.Tr: Serkan, çalışmaya başlamak üzere bilgisayarını açtığında, yan masada bir telaş fark etti.En: As Serkan began to work and opened his computer, he noticed some commotion at the next table.Tr: Aylin’in küçük bir çantadan defterler ve kalemler dökülmüştü.En: Aylin had spilled notebooks and pens from a small bag.Tr: Yardım etmek isteyip istemediği konusunda bir an tereddüt etti ama sonra "Hayır," dedi içinden, "Bu sefer farklı olacak."En: He hesitated for a moment about whether he should offer to help or not, but then he said to himself, "No, this time it will be different."Tr: Yavaşça yerinden kalktı ve ona doğru yürüdü.En: He slowly got up and walked over to her.Tr: "Merhaba, yardımcı olabilir miyim?" dedi Serkan, hafifçe gülümseyerek.En: "Hello, can I help you?" Serkan said, with a slight smile.Tr: Aylin şaşırmıştı ama bu teklif karşısında memnun oldu.En: Aylin was surprised, but pleased with the offer.Tr: "Evet, lütfen. Çok teşekkür ederim." diye yanıtladı.En: "Yes, please. Thank you so much," she replied.Tr: İkisi birlikte eşyaları topladıktan sonra, Aylin ona teşekkür etti.En: After they gathered the items together, Aylin thanked him.Tr: "Otursana benimle. Biraz kahve içip sohbet edelim." dedi Aylin.En: "Sit with me. Let's have some coffee and chat," Aylin said.Tr: Bu teklif, Serkan'ın içindeki tüm kaygıları bir anda alıp götürdü.En: This offer instantly took away all of Serkan's anxieties.Tr: Burak, onların sohbetine ara sıra katılarak ikisinin de kafa dengi olduğuna karar verdi.En: Burak occasionally joined in their conversation, deciding that the two were quite like-minded.Tr: Zeki bir öneri sundu: "Neden birlikte 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına gitmiyorsunuz? Harika olur!"En: He made a smart suggestion: "Why don't you go together to the October 29th Republic Day celebrations? It would be great!"Tr: İkisinin de aklına yattı bu fikir.En: They both thought this was a good idea.Tr: Cumhuriyet Bayramı akşamında, Serkan ve Aylin kutlamaların yapıldığı meydana gittiler.En: On the evening of Republic Day, Serkan and Aylin went to the venue where the celebrations were held.Tr: Havai fişekler havayı aydınlatırken, Serkan ve Aylin kalabalığın içinde yan yana duruyorlardı.En: While fireworks lit up the sky, Serkan and Aylin stood side by side in the crowd.Tr: Aylin, Serkan'a döndü ve içten bir gülümsemeyle konuşmaya başladı.En: Aylin turned to Serkan and began speaking with a sincere smile.Tr: "Biliyor musun?" dedi, "Hep yeni hikayeler bulmak için oradan oraya koşuyorum ama aslında kendi hikayemi yazmamışım."En: "You know?" she said, "I’m always running around to find new stories, but I haven't actually written my own story."Tr: Serkan, ona biraz daha yaklaşıp, "Ben de çoğu zaman sadece çalışmaya odaklandım ama aslında sosyal biri olmayı ne kadar özlediğimi fark ediyorum," dedi.En: Serkan moved a little closer to her, "I've often focused only on work, but I realize how much I've missed being a social person," he said.Tr: Bunları söyledikten sonra ikisi de sessizce bir süre durdular.En: After saying these things, they ...
    続きを読む 一部表示
    18 分