エピソード

  • Blossoming Dreams: Zehra's Lavender Leadership Leap
    2025/09/13
    Fluent Fiction - Turkish: Blossoming Dreams: Zehra's Lavender Leadership Leap Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-13-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Lavanta Tepeleri Çiçek Çiftliği'nde güneş yeni doğuyordu.En: The sun was just rising at the Lavanta Tepeleri Çiçek Çiftliği (Lavender Hills Flower Farm).Tr: Yaz rüzgarı tarlalarda hafifçe esiyor, lavanta çiçeklerinin kokusunu etrafa yayıyordu.En: The summer breeze gently swept across the fields, spreading the scent of lavender flowers around.Tr: Bu huzurlu atmosferde, Zehra ve Emre, kahvaltılarını yapıp işlerine başlamak üzereydiler.En: In this peaceful atmosphere, Zehra and Emre were about to have their breakfast and start their work.Tr: Her sabah olduğu gibi, Zehra ellerini açtı ve çiftliğin güzelliğine teşekkür etti.En: As she did every morning, Zehra opened her hands and gave thanks for the beauty of the farm.Tr: Kalbinde büyüyen bir hayal vardı: Kendi çiçek çiftliği.En: She had a dream growing in her heart: her own flower farm.Tr: Bu sabah, çiftlik biraz sessizdi.En: This morning, the farm was a bit quiet.Tr: Daha az çalışan vardı ve işler yığılmıştı.En: There were fewer workers, and tasks were piling up.Tr: Zehra'nın aklında bir düşünce dolanıyordu: Acaba bu baskı altında liderlik yapabilir miydi?En: A thought was swirling in Zehra's mind: Could she lead under this pressure?Tr: Bu düşünce hem korkutucu hem de heyecan vericiydi.En: This thought was both frightening and exciting.Tr: "Günaydın Zehra!"En: "Good morning, Zehra!"Tr: diye gülümseyerek seslendi Emre.En: Emre called out with a smile.Tr: "Harika bir gün, değil mi?En: "It's a wonderful day, isn't it?Tr: Lavantalar bile dans ediyor."En: Even the lavenders are dancing."Tr: Zehra, Emre'nin neşesinden güç alarak gülümsedi.En: Zehra smiled, drawing strength from Emre's cheerfulness.Tr: "Evet, harika bir gün.En: "Yes, it's a wonderful day.Tr: Sanırım bugün çok çalışacağız."En: I guess we'll be working a lot today."Tr: Lavanta tarlasında işler yoğunlaşmıştı.En: Work had become intense in the lavender fields.Tr: Herkes bir o yana, bir bu yana koşturuyordu.En: People were rushing back and forth.Tr: Zehra, daha verimli bir yol bulmaları gerektiğini biliyordu.En: Zehra knew they needed to find a more efficient way.Tr: Derin bir nefes aldı ve toplanan işçilerin önüne geçti.En: She took a deep breath and stepped in front of the gathered workers.Tr: "Arkadaşlar, biraz daha organize olmamız lazım," dedi kararlılıkla.En: "Friends, we need to be a bit more organized," she said with determination.Tr: Zehra, hasat ekibini gruplara böldü.En: Zehra divided the harvesting team into groups.Tr: Her gruba belirli bir alan ve görev verdi.En: She assigned each group a specific area and task.Tr: İnsanlar ilk başta şaşırsa da, Zehra'nın planı kısa sürede işlerliği kanıtladı.En: Although people were initially surprised, Zehra's plan soon proved to be effective.Tr: Sakin adımlarla çalışan bir ekip her zaman daha etkilidir.En: A team working with steady steps is always more efficient.Tr: Günün sonunda, lavantalar başarıyla toplanmıştı.En: By the end of the day, the lavenders were successfully harvested.Tr: Zehra yorgundu ama mutluydu.En: Zehra was tired but happy.Tr: Yüzünde memnun bir ifade vardı.En: There was a satisfied expression on her face.Tr: Emre, elinde bir bardak soğuk limonatayla yanına geldi.En: Emre came over with a glass of cold lemonade.Tr: "Büyük iş çıkardın bugün.En: "You did a great job today.Tr: Bence patrona gidip geleceğin hakkında konuşmalısın."En: I think you should go talk to the boss about your future."Tr: Zehra, Emre'nin sözleriyle kendine güven kazandı.En: Zehra gained confidence from Emre's words.Tr: Belki de rüyasını gerçekleştirmek düşündüğü kadar uzak değildi.En: Maybe achieving her dream wasn't as distant as she thought.Tr: O lavanta tarlasında, Zehra geleceğine doğru küçük bir adım atmıştı.En: In that lavender field, Zehra had taken a small step towards her future.Tr: Kendi çiftliği gözünde canlanmaya başlamıştı bile.En: Her own farm had already started to take shape in her mind. Vocabulary Words:breeze: rüzgaratmosphere: atmosferswirling: dolanıyordupressure: baskıfrightening: korkutucuintense: yoğunlaşmıştıdetermination: kararlılıkefficient: verimliharvesting: hasatgathered: toplananstepped: geçtiassigned: verdisurprised: şaşırsaproved: kanıtladısteady: sakinsuccessfully: başarıylaexpression: ifadegained: kazandıconfidence: güvenachieving: gerçekleştirmekdistant: uzakshaping: canlanmayafuture: geleceğirushing: koşturuyordufields: tarlalardalavender: lavantaquiet: sessizdream: hayallead: liderlikorganized: organize
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Stormy Secrets: Escape from İstanbul's Ancient Reservoir
    2025/09/12
    Fluent Fiction - Turkish: Stormy Secrets: Escape from İstanbul's Ancient Reservoir Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-12-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un eski ve gizemli sarnıcı, tarihi sütunlar ve yankılanan sessizlikle doluydu.En: The old and mysterious reservoir of İstanbul was filled with ancient columns and an echoing silence.Tr: Fenerlerin sönük ışığı buranın mistik havasını arttırıyordu.En: The dim light of the lanterns enhanced its mystical ambiance.Tr: Göz alıcı güzelliğine rağmen, sarnıç şu an bir tehlikeyle karşı karşıyaydı.En: Despite its mesmerizing beauty, the reservoir was currently facing danger.Tr: Dışarıdaki fırtına şiddetle devam ediyordu ve sular içeri doluyordu.En: The storm outside continued with intensity, and water was flooding in.Tr: Kerem, Elif ve Nisan, sarnıcın karanlık köşesinde, bu muhteşem tarihin içinde kaybolmuşlardı.En: Kerem, Elif, and Nisan were lost in the dark corners of the reservoir, immersed in this magnificent history.Tr: Kerem'in aklında hep aynı düşünce vardı: "Gizli oda."En: The same thought kept crossing Kerem's mind: "Secret room."Tr: Söylentilere göre, bu odada çok değerli tarihi eserler vardı.En: According to rumors, there were very valuable historical artifacts in this room.Tr: Bu yüzden buradaydılar.En: That's why they were here.Tr: Kerem, bu odayı bulmayı kafasına koydu.En: Kerem was determined to find this room.Tr: Tarihçi edasıyla her detayı inceliyor, dalgın dalgın etrafa bakıyordu.En: With the air of a historian, he examined every detail, gazing around absentmindedly.Tr: Elif ise devamlı yükselen sulardan endişeliydi.En: Elif, however, was worried about the continuously rising waters.Tr: Su korkusunu bastırmaya çalışıyor, ama içindeki huzursuzluğu yenemiyordu.En: She tried to suppress her fear of water, but she couldn't overcome the unease inside her.Tr: Güvenliği düşündü; çıkış yolunu bulmak en mantıklısıydı.En: She thought of safety; finding a way out seemed the most logical.Tr: Nisan, sessiz ve düşünceliydi.En: Nisan was silent and contemplative.Tr: Sarnıcın atmosferine kapılmış, eski zamanları hayal ediyordu.En: Captivated by the atmosphere of the reservoir, she imagined ancient times.Tr: Ancak, Kerem’in ısrarcı hali onu endişelendiriyordu.En: However, Kerem's persistent attitude worried her.Tr: Suyun tehlikesini görmezden gelmek imkânsızdı.En: It was impossible to ignore the danger posed by the water.Tr: Sular hızla yükseldi.En: The water was rising rapidly.Tr: Kerem, "Devam edelim, yakınız," dedi hevesle.En: Kerem eagerly said, "Let's continue, we're close."Tr: Fakat Elif tereddüt etti.En: But Elif hesitated.Tr: "Çıkışı bulmalıyız, çok riskli," diye karşı çıktı.En: "We need to find the exit, it's too risky," she countered.Tr: İşler iyice ciddileştiğinde, Nisan harekete geçti.En: As things became more serious, Nisan took action.Tr: Su sesi, kararsız grubu bir araya getirdi.En: The sound of the water brought the indecisive group together.Tr: Sakin bir şekilde, Kerem'i ikna etmeye çalıştı.En: Calmly, she tried to persuade Kerem.Tr: Derken, bir yarıktan ışık sızdığını fark etti.En: Suddenly, she noticed light seeping through a crack.Tr: "Burada bir çıkış olabilir!"En: "There may be an exit here!"Tr: dedi heyecanla.En: she said excitedly.Tr: Üçü birlikte, Nisan'ın gösterdiği yöne yöneldi.En: The three of them headed in the direction Nisan indicated.Tr: Dar bir geçidi geçerken, aralarındaki dayanışma hissi çok kuvvetliydi.En: While passing through a narrow passage, their sense of solidarity was very strong.Tr: Suyun ürkütücü sesi artık daha da yaklaşmıştı.En: The ominous sound of the water was much nearer now.Tr: Sonunda, sarnıcın üstünde, onları özgürlüğe çıkaran açıklığı keşfettiler.En: Finally, they discovered an opening above the reservoir that led them to freedom.Tr: Dışarı çıktıklarında, fırtına hala şiddetliydi ama özgürdüler.En: When they got outside, the storm was still fierce, but they were free.Tr: Kerem, aradığı oda yerine buldukları yardımlaşmayı düşündü.En: Kerem thought about the camaraderie they had found instead of the room he sought.Tr: "Teşekkürler," dedi.En: "Thank you," he said.Tr: "Birlikte başardık."En: "We succeeded together."Tr: Elif de su korkusunu yenmenin gururunu hissediyordu.En: Elif felt the pride of overcoming her fear of water.Tr: Nisan ise hayallerin, gerçeklerle çarpıştığında ne yapması gerektiğini öğrenmişti.En: Nisan learned what to do when dreams collided with reality.Tr: Gökyüzü artık yeni umutlara açılırken, üçü de hayatlarının en önemli dersini almışlardı.En: As the sky now opened to new hopes, all three had learned one of the most important lessons of their lives.Tr: Güvenliğe ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Dancing Through Duty: A Heartfelt Break Between Crises
    2025/09/11
    Fluent Fiction - Turkish: Dancing Through Duty: A Heartfelt Break Between Crises Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-11-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Kemal, beyaz önlüğüyle bir an için oturdu.En: Kemal, in his white coat, sat down for a moment.Tr: Hava soğuktu ama netti.En: The air was cold but clear.Tr: Sonbaharın rüzgarı herkesin tenine dokunuyordu.En: The autumn wind touched everyone's skin.Tr: Erciyes Dağı'nın eteklerinde, çadırdan yapılan sahra hastanesine gelen gideni izledi.En: At the foothills of Erciyes Dağı, he watched those coming and going from the makeshift field hospital made of tents.Tr: Herkes çok yoğundu.En: Everyone was very busy.Tr: Bugün Zafer Bayramı'ydı ve dağda tırmanan birçok kişi kazaya uğramıştı.En: Today was Zafer Bayramı, and many people climbing the mountain had met with accidents.Tr: Elif, kırmızı lazcivert halk oyunu kostümüyle yanından geçti.En: Elif, in her red and navy blue folk dance costume, passed by him.Tr: Hemşire değil, bir gönüllüydü.En: She was not a nurse but a volunteer.Tr: Hastanede hem çalışıyor hem de yarınki halk oyunları yarışmasına hazırlanıyordu.En: She was both working at the hospital and preparing for the folk dance competition the next day.Tr: Elif'i izlerken kalbi hızlandı.En: As he watched Elif, his heart raced.Tr: "Elif," dedi, "bir şey konuşmam lazım."En: "Elif," he said, "I need to talk about something."Tr: Elif hafifçe gülümsedi.En: Elif smiled slightly.Tr: "Tabii, Kemal. Ama acele et. Çok işimiz var."En: "Of course, Kemal. But hurry, we have a lot to do."Tr: Kemal derin bir nefes aldı.En: Kemal took a deep breath.Tr: "Yarınki yarışma için partnerim olur musun?En: "Will you be my partner for tomorrow's competition?Tr: Benim halk oyunlarına katılacak bir partnerim yok."En: I don't have a partner to participate in the folk dances."Tr: Elif şaşırdı ama bu isteği reddedemeyecek kadar heyecanlıydı.En: Elif was surprised, but she was too excited to refuse this request.Tr: "Tabii, ama nasıl çalışacağız?En: "Of course, but how will we practice?Tr: Bugün burada durmak zorundayız."En: We have to stay here today."Tr: Kemal kafasında bir çözüm düşündü.En: Kemal thought of a solution in his head.Tr: "Aralarda çalışabiliriz.En: "We can practice during breaks.Tr: Müzik telefonlarında var."En: We have the music on our phones."Tr: Gün boyu hastaların arasında koştururken, Kemal boş kaldığı her an birkaç adım denedi.En: Throughout the day, as they rushed between patients, Kemal tried a few steps whenever he had a free moment.Tr: Elif de aynı şekilde fırsat kolluyordu.En: Elif similarly seized opportunities.Tr: Derken, Kemal bir figür denemek istediğinde komik bir karışıklık oldu.En: Then, when Kemal wanted to try a move, a funny mix-up occurred.Tr: Ağır hastane yatağını yanlışlıkla hareket ettirdi ve birkaç cihazı düşürdü.En: He accidentally moved a heavy hospital bed and knocked over a few devices.Tr: Sesler koridoru çınlattı.En: The sounds echoed down the corridor.Tr: Elif bu duruma güldü, ama Kemal'in de becerisine şaşırmadı.En: Elif laughed at the situation, but she wasn't surprised by Kemal's skill.Tr: Elif, "Bu eğlenceli oldu, kesinlikle partnerin olmalıyım," dedi kahkahalar içinde.En: Elif, "This was fun, I definitely have to be your partner," she said in between laughs.Tr: Kemal'in yüzü aydınlandı.En: Kemal's face lit up.Tr: Artık daha kararlı bir şekilde yarışmaya hazırlanabileceklerdi.En: They would now be able to prepare for the competition with more determination.Tr: Aralarda, Elif telefonundan müzik açtı.En: During breaks, Elif played music from her phone.Tr: Bu kısa anlarda bile birlikte nasıl uyum içinde olduklarını hissettiler.En: Even in these short moments, they felt how in sync they were.Tr: Zafer Bayramı bittiğinde, hastalar yavaş yavaş taburcu ediliyordu.En: When Zafer Bayramı ended, patients were slowly being discharged.Tr: Kemal, Elif'in gözlerine bakarak, "Bugün çok şey öğrendim.En: Looking into Elif's eyes, Kemal said, "I learned a lot today.Tr: Sorumluluk ve tutkuyu birlikte dengeleyebilirim," dedi.En: I can balance responsibility and passion together."Tr: Elif de onaylayarak başını salladı.En: Elif nodded in agreement.Tr: "Yarın sahnede iyi bir ikili olacağız," dedi.En: "We'll be a good duo on stage tomorrow," she said.Tr: Böylece ikili, yarının heyecanını ve hastanedeki anılarını kalplerine alarak günü sonlandırdı.En: And so, the pair ended the day with the anticipation of tomorrow and the memories from the hospital in their hearts.Tr: Yarışma için hazırdılar, hem de ne koşulda olursa olsun.En: They were ready for the competition, no matter the circumstances. Vocabulary Words:coat: önlükfoothills: eteklerindemakeshift: çadırdan yapılanhospital: hastanefolk dance: halk ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Against the Arctic: A Team's Triumph Over Nature's Fury
    2025/09/10
    Fluent Fiction - Turkish: Against the Arctic: A Team's Triumph Over Nature's Fury Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-10-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: Emre ve Zeynep, Arktik tundrada bir araştırma ekspedisyonu için hazırlıklarını tamamladılar.En: Emre and Zeynep completed their preparations for a research expedition in the Arctic tundra.Tr: Kıyafetlerini sıkıca giydiler ve dışarı çıktılar.En: They dressed warmly and stepped outside.Tr: Hava soğuktu, rüzgar şiddetle esiyordu.En: The air was cold, and the wind was blowing fiercely.Tr: Arktik tundra, hiç ağaçsız, yalnızca sonsuz beyaz kar ve buzla kaplı bir alandı.En: The Arctic tundra was an area without trees, only covered with endless white snow and ice.Tr: Gökyüzü alacakaranlığa doğru soluyordu.En: The sky was fading towards twilight.Tr: Emre, çevresini inceledi.En: Emre examined his surroundings.Tr: Bu sessiz ortamda, yaşamın kırılganlığı ve güçlü doğa arasında bir denge vardı.En: In this silent environment, there was a balance between the fragility of life and the power of nature.Tr: "Bu verileri toplamak çok önemli," dedi Zeynep'e.En: "It's very important to gather this data," he said to Zeynep.Tr: "İklim değişikliğinin etkilerini anlamak için fırsatımız sınırlı."En: "Our opportunity to understand the effects of climate change is limited."Tr: Zeynep, Emre'nin endişesini hissedebiliyordu.En: Zeynep could sense Emre's concern.Tr: "Endişelenme, Emre. Birlikte başaracağız," diyerek ona destek oldu.En: "Don't worry, Emre. We will succeed together," she encouraged him.Tr: O, her zaman pozitifti ve Emre'nin yanında durmaktan asla çekinmezdi.En: She was always positive and never hesitated to stand by Emre.Tr: Veri toplama ekipmanlarını kurmaya başladılar.En: They began setting up their data collection equipment.Tr: Ama hava birdenbire değişti.En: But the weather suddenly changed.Tr: Şiddetli bir fırtına çıktı, ve rüzgarın uğultusu kulakları sağır ediyordu.En: A severe storm arose, and the howling wind was deafening.Tr: Fırtına, cihazlarını tehdit ediyordu.En: The storm threatened their equipment.Tr: Emre, derin bir nefes aldı; cihazlar bozulmuş görünüyordu.En: Emre took a deep breath; the devices seemed damaged.Tr: Zeynep, Emre'ye yaklaştı.En: Zeynep approached Emre.Tr: "Korkma, Emre. Cihazları yeniden kurabiliriz.En: "Don't be afraid, Emre. We can set up the devices again.Tr: Birlikte üstesinden geliriz." dedi.En: We can overcome this together," she said.Tr: Emre, Zeynep'in güvenine inandı ve kendini toparladı.En: Emre believed in Zeynep's confidence and pulled himself together.Tr: İkisi de fırtınaya meydan okuyarak çalışmaya devam etti.En: They both continued working, challenging the storm.Tr: Içleri üşüse de, pes etmediler.En: Even though they were cold, they did not give up.Tr: Sonunda fırtına dindi.En: Eventually, the storm subsided.Tr: Buz gibi rüzgar yatıştı ve nihayet güvenli bir şekilde üslerine dönebildiler.En: The icy wind calmed, and finally, they were able to return safely to their base.Tr: Topladıkları verileri inceleyen Emre, önemli sonuçlar elde ettiklerini fark etti.En: Examining the data they collected, Emre realized they had obtained significant results.Tr: Zeynep'le birlikte başardıkları için mutluydu.En: He was happy because they had succeeded together with Zeynep.Tr: "Sayende, Zeynep," dedi Emre gülümseyerek.En: "Thanks to you, Zeynep," Emre said with a smile.Tr: "Bu anı asla unutmayacağım."En: "I will never forget this moment."Tr: Bu tecrübe, Emre'nin kendi yeteneklerine olan güvenini artırdı.En: This experience increased Emre's confidence in his abilities.Tr: Artık zorluklar karşısında daha az korkuyordu.En: He was less afraid of challenges now.Tr: Ve en önemlisi, Zeynep gibi bir destekçiye sahip olduğu için minnettardı.En: And most importantly, he was grateful to have a supporter like Zeynep.Tr: Doğanın gücüne karşı olan saygısını asla kaybetmeyecekti.En: He would never lose his respect for the power of nature.Tr: Bu tundranın sessiz beyazlığı, onlara önemli dersler öğretmişti.En: The silent whiteness of the tundra had taught them important lessons.Tr: Emre, Arktik tundranın bu engin sessizliğinde, bilimsel tutkularının ve doğa kanunlarının dengesini bulmuştu.En: In the vast silence of the Arctic tundra, Emre found the balance between his scientific passions and the laws of nature. Vocabulary Words:expedition: ekspedisyonupreparations: hazırlıklarınıfiercely: şiddetlefragility: kırılganlığıopportunity: fırsatımızsense: hissedebiliyorduencouraged: destekdeafening: kulakları sağır edenthreatened: tehditapproached: yaklaştıdevices: cihazlarısubsided: dindiexamining: inceleyensignificant: önemliconfidence: güveninigrateful: minnettardısupporter: destekçibalance: dengetwilight: ...
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Secrets of the Past: A Family Mystery Unveiled
    2025/09/09
    Fluent Fiction - Turkish: Secrets of the Past: A Family Mystery Unveiled Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-09-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un sınırlarındaki terk edilmiş depo, sonbaharın ilk günlerinde, rüzgarla dans eden yapraklar arasında yükseliyordu.En: The abandoned warehouse on the outskirts of İstanbul rose among the leaves dancing in the wind during the first days of autumn.Tr: Emre ve Leyla, gizli bir toplanma noktasını bulmak için dikkatlice yaklaşırken, içeride saklı olan sırların peşindeydiler.En: Emre and Leyla, carefully approaching to find a secret meeting point, were in pursuit of the secrets hidden inside.Tr: Günlerdir dedikodusu yapılan aile sırrının kanıtlarının burada saklı olabileceği söyleniyordu.En: It was said that the evidence of the much-gossiped-about family secret could be hidden here.Tr: Emre, yıllardır hissettiği aile yabancılığına son verme umuduyla doluydu.En: Emre was filled with hope to put an end to the sense of family alienation he had felt for years.Tr: Büyük bir kararlılıkla, "Buraya girmek zorundayım, Leyla," dedi.En: With great determination, he said, "I have to go in here, Leyla."Tr: Leyla'nın aklında hâlâ şüpheler vardı.En: Leyla still had doubts in her mind.Tr: "Emre, bu yer güvenli olmayabilir.En: "Emre, this place might not be safe.Tr: Ama kaygılandığım şey bu değil... Ya hayal kırıklığına uğrarsak?"En: But that's not what concerns me... What if we end up disappointed?"Tr: Depoya adım attıklarında, içerideki hava soğuk ve nemliydi.En: As they stepped into the warehouse, the air inside was cold and damp.Tr: Paslanmış demir kirişler ve kırık camlar onların yolunu kesiyordu.En: Rusty iron beams and broken glass blocked their way.Tr: Her adımda zeminde yankılanan küçük çatırdamalar duyuluyordu.En: With each step, they heard small creaks echoing on the ground.Tr: Emre'nin kalbi daha hızlı atmaya başladı.En: Emre's heart began to beat faster.Tr: "Bu odada olmalı," dedi ve Leyla'ya işaret etti.En: "It must be in this room," he said, gesturing to Leyla.Tr: Gizli oda, eski kutular ve tozlu belgelerle doluydu.En: The secret room was filled with old boxes and dusty documents.Tr: Emre titreyen ellerle bir dizi sararmış fotoğraf ve kağıdın üzerindeki tozu silip süpürdü.En: With trembling hands, Emre wiped away the dust on a series of yellowed photos and papers.Tr: İlerledikçe, aile geçmişleri gözleri önünde belirmeye başladı.En: As they proceeded, their family history began to unfold before their eyes.Tr: “İnanılmaz…” diye mırıldandı Leyla, alçak bir sesle.En: "Incredible..." Leyla murmured in a low voice.Tr: Tam o sırada, depoda yankılanan ayak sesleri duydular.En: At that moment, they heard footsteps echoing in the warehouse.Tr: Hızla birbirlerine baktılar.En: They quickly looked at each other.Tr: "Biri geliyor!"En: "Someone is coming!"Tr: dedi Leyla, sesinde panik var.En: said Leyla, her voice tinged with panic.Tr: Emre çabukça birkaç belge topladı.En: Emre quickly grabbed a few documents.Tr: Kaçmak için Leyla’yla göz göze geldiler.En: They exchanged looks, ready to flee.Tr: Acele ile depodan çıkarken, kalplerindeki korku ve heyecan birbirine karıştı.En: As they hurriedly left the warehouse, the fear and excitement in their hearts mingled.Tr: Depodan ihtiyatla ve hızlıca uzaklaştılar.En: They cautiously and swiftly moved away from the warehouse.Tr: Onların ardından, içeri giren iki karanlık figür görünmez aralıklarda belirdi.En: Behind them, two dark figures appeared in the unseen gaps.Tr: Güvende olduklarından emin bir mesafeye ulaştıklarında, Emre'nin yüzünde bir şeylerin değiştiği açıkça belliydi.En: Once they reached a distance where they felt safe, it was evident that something had changed on Emre's face.Tr: Artık yalnızlık duygusundan sıyrılmış, ailesinin geçmişine dair çok daha fazla bilgiye sahipti.En: No longer was he burdened by the feeling of loneliness; he now possessed much more information about his family's past.Tr: Leyla ise, şüphelerine rağmen bu maceranın bir parçası olduğu için mutlu bir gülümsemeyle Emre'ye eşlik etti.En: Leyla, despite her doubts, accompanied Emre with a happy smile, glad to be part of this adventure.Tr: Emre'nin kararlılığına ve gerçekleri arayışına duyduğu saygı artmıştı.En: Her respect for Emre's determination and quest for truth had grown.Tr: İstanbul'un sessiz kollarında ilerleyen bu ikili, artık daha güçlü bir bağla birbirlerine kenetlendiler.En: The duo, advancing in the quiet arms of İstanbul, were now bonded by a stronger connection.Tr: Emre, ailesinin geçmişine doğru karanlıkta bir adım atarken, Leyla yanındaydı.En: As Emre took a step into the darkness of his family's past, Leyla was by his side.Tr: Henüz keşfedecekleri daha çok ...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • A Captivating Stroll Through İstanbul's Timeless Bazaar
    2025/09/08
    Fluent Fiction - Turkish: A Captivating Stroll Through İstanbul's Timeless Bazaar Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-08-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un rüzgarlı bir sonbahar günüydü.En: It was a windy autumn day in İstanbul.Tr: Üç arkadaş, Deniz, Aslı ve Emre, Boğaz Köprüsü'nden geçerek tarihi Kapalıçarşı'ya geldiler.En: Three friends, Deniz, Aslı, and Emre, crossed the Boğaz Köprüsü and arrived at the historic Kapalıçarşı.Tr: Göz alıcı renkleriyle, hareketli kalabalığıyla ve baharatların yoğun kokusuyla büyüleyen bu yer, onları farklı bir dünyaya taşıdı.En: Enchanting with its dazzling colors, bustling crowds, and the intense scent of spices, this place transported them to a different world.Tr: Deniz, macera dolu bir ruhla etrafa baktı.En: Deniz looked around with a spirit full of adventure.Tr: Her köşe, her dükkan ona başka bir hikaye anlatıyor gibiydi.En: Every corner, every shop seemed to tell him a different story.Tr: Aslı, dikkatlice hazırladığı planı elinde tutarak yürüdü.En: Aslı walked while holding onto her carefully prepared plan.Tr: O, grubun sorumluluğunu hissetti ve herkesin keyif almasını istiyordu.En: She felt responsible for the group and wanted everyone to enjoy themselves.Tr: Emre ise, büyükannesine anlamlı bir hediye bulabilmek için gözlerini dört açmıştı.En: Emre, on the other hand, was keeping his eyes wide open to find a meaningful gift for his grandmother.Tr: Kalabalık yavaş yavaş dört bir yandan onları sardı.En: The crowd slowly surrounded them from all sides.Tr: Deniz, yol kenarındaki sokak sanatçılarını gördü ve büyülenmiş gibi oraya yöneldi.En: Deniz saw street performers along the roadside and headed toward them, as if mesmerized.Tr: Aslı, bir an endişeyle Deniz'e baktı ama ardından gülümsedi ve "Biraz rahatlamalıyız" diye düşündü.En: Aslı looked at Deniz with a moment of concern but then smiled and thought, "We should relax a bit."Tr: Emre, iki tezgah arasında kararsız kaldı ve yüzlerce seçenek arasında boğulmuş hissetti.En: Emre found himself torn between two stalls and felt overwhelmed by the hundreds of options.Tr: Deniz, Emre'nin yanına giderek ona yardım etmeye karar verdi.En: Deniz decided to go over to Emre and help him.Tr: "Hadi, birlikte bakınalım," dedi cesaret verici bir sesle.En: "Come on, let's take a look together," he said in an encouraging voice.Tr: Aslı ise, planın biraz dışına çıkıp anın tadını çıkarmaya karar verdi.En: Aslı, meanwhile, decided to go off-plan a bit and enjoy the moment.Tr: Üçü birlikte, bir satıcının yanına vardılar.En: The three of them together approached a vendor.Tr: Emre, satıcıya büyükannesi için bir hediye aradığını söyledi.En: Emre told the vendor he was looking for a gift for his grandmother.Tr: Satıcı dostça gülümsedi ve üzerinde zarif nakışlar olan el yapımı bir eşarp çıkardı.En: The vendor smiled warmly and brought out a handmade scarf with elegant embroidery.Tr: "Bu eşarp, anneannelerin hikayeleriyle dolu," dedi.En: "This scarf is filled with the stories of grandmothers," he said.Tr: Emre, gözleri parlayarak eşarbı eline aldı.En: Emre's eyes lit up as he took the scarf in his hands.Tr: Bu hediye tam da aradığı şeydi.En: This gift was exactly what he had been searching for.Tr: Büyükannesi eski günlerden sıkça bahsederdi ve bu eşarp ona o günleri hatırlatacaktı.En: His grandmother often talked about the old days, and this scarf would remind her of those times.Tr: Alışverişlerini tamamladıktan sonra, üç arkadaş çarşıdan ayrıldı.En: After completing their shopping, the three friends left the market.Tr: Deniz, etrafıyla bağlantı kurmanın ne kadar değerli olduğunu fark etti.En: Deniz realized how valuable it was to connect with his surroundings.Tr: Aslı, planların bazen esnetilmesi gerektiğini öğrenmişti.En: Aslı learned that sometimes plans need to be flexible.Tr: Emre, gönülden verilen hediyelerin anlamını daha iyi kavradı.En: Emre gained a better understanding of the meaning of heartfelt gifts.Tr: Kapalıçarşı'nın o eski taş kemerlerinin altından ayrılırken, hepsi kültürel zenginlikle dolmuş ve memnun hissediyordu.En: As they departed under the ancient stone arches of the Kapalıçarşı, they all felt filled with cultural richness and contentment.Tr: İstanbul, her köşesiyle onları etkilemiş, küçük bir yolculuğun bile ne kadar değerli olabileceğini göstermişti.En: İstanbul had impressed them at every corner, showing how valuable even a small journey could be. Vocabulary Words:windy: rüzgarlıautumn: sonbaharhistoric: tarihienchanting: büyüleyendazzling: göz alıcıbustling: hareketliintense: yoğunadventure: maceraspirit: ruhresponsible: sorumluluğunuoverwhelmed: boğulmuşencouraging: cesaret vericielegant: ...
    続きを読む 一部表示
    14 分
  • Nature's Classroom: Building Bonds in Istanbul's Autumn Glow
    2025/09/07
    Fluent Fiction - Turkish: Nature's Classroom: Building Bonds in Istanbul's Autumn Glow Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-07-22-34-02-tr Story Transcript:Tr: İstanbul'un kalbinde, sonbaharın en güzel tonlarına bürünmüş Emirgan Parkı, yeni bir okul yılının heyecanını hissettiriyordu.En: In the heart of İstanbul, Emirgan Parkı, adorned in the most beautiful tones of autumn, was radiating the excitement of a new school year.Tr: Rüzgar, ağaçların altın yapraklarını dans ettiriyor, yürüyüş yollarına huzurlu bir his yayıyordu.En: The wind danced with the golden leaves of the trees, spreading a sense of tranquility along the walking paths.Tr: Bu huzurlu ortamda, Serap Öğretmen, yeni öğrencileriyle ilk buluşmasını gerçekleştirecekti.En: In this peaceful setting, Serap Teacher was about to meet her new students for the first time.Tr: Serap, doğaya derin bir sevgi beslerdi.En: Serap had a deep love for nature.Tr: Şehrin karmaşasında bazen kendini kaybolmuş hissederdi, ama burada, Emirgan Parkı'nda, tüm bu duygular yerini huzura bırakıyordu.En: Sometimes she felt lost in the hustle and bustle of the city, but here, in Emirgan Parkı, all those feelings gave way to serenity.Tr: O, öğrencilerine de doğanın bu saf güzelliğini göstermeyi arzuluyordu.En: She longed to show her students the pure beauty of nature as well.Tr: Emir ve Tamer ise henüz birbirlerini tanımayan iki yeni öğrenciydi.En: Emir and Tamer were two new students who didn't know each other yet.Tr: Emir enerjik, her zaman yeni arkadaşlar edinmeye açık biriyken; Tamer ise içine kapanık, yeni okulda uyum sağlama telaşındaydı.En: Emir was energetic and always open to making new friends, while Tamer was introverted and anxious about fitting into the new school.Tr: Serap, öğrencilerini parkın geniş çimenlik alanında topladı.En: Serap gathered her students in the park's wide grassy area.Tr: "Bugün derse burada başlayacağız," dedi gülümseyerek.En: "We will start our lesson here today," she said with a smile.Tr: "Doğayı ve birbirimizi tanıyacağız."En: "We will get to know nature and each other."Tr: Emir ve Tamer ilk başta çekingen davransalar da, Serap öğretmenlerinin güler yüzü ve samimi yaklaşımı onları rahatlattı.En: Although Emir and Tamer were initially shy, Serap Teacher's cheerful face and sincere approach put them at ease.Tr: Dersin ortasında, Serap yaratıcı bir etkinlik başlattı.En: In the middle of the lesson, Serap initiated a creative activity.Tr: Öğrencilerden, birbirlerini daha yakından tanımak için küçük gruplar oluşturup, parkta buldukları doğal materyallerle beş dakikalık kısa bir eser oluşturmalarını istedi.En: She asked the students to form small groups to get to know each other better and to create a short five-minute piece with natural materials they found in the park.Tr: Emir ve Tamer aynı gruba düştüler.En: Emir and Tamer ended up in the same group.Tr: Tamer, elindeki birkaç güzel yaprağı Emir'e uzatarak, "Bunlar harika renkler," dedi.En: Tamer, offering a few beautiful leaves in his hand to Emir, said, "These are wonderful colors."Tr: Emir, "Evet, harika bir kolaj yapabiliriz," diye yanıtladı.En: Emir replied, "Yes, we can make a great collage."Tr: Çalışmalarının sonunda, her grup eserlerini sundu.En: At the end of their work, each group presented their creations.Tr: Serap, öğrencilerin hayal gücüne ve işbirliğine hayran kaldı.En: Serap was amazed by the students' imagination and collaboration.Tr: Emir ve Tamer’in sunumu sıcak bir alkış aldı ve bu, aralarındaki buzları eritti.En: The presentation by Emir and Tamer received warm applause, melting the ice between them.Tr: Serap, öğrencilerinin yüzündeki mutluluğu gözlemleyerek, doğru bir karar verdiğini hissetti.En: Serap felt she had made the right decision as she observed the happiness on her students' faces.Tr: Ders bitiminde, Serap, Emir ve Tamer'in parkta yan yana yürüdüğünü, doğa hakkında konuştuğunu gördü.En: At the end of the lesson, Serap saw Emir and Tamer walking side by side in the park, talking about nature.Tr: Emir, yeni okulda daha rahat hissediyor, Tamer ise kendini daha iyi ifade edebileceğini anlayarak arkadaş canlısı bir tavır sergiliyordu.En: Emir felt more at ease in the new school, and Tamer, understanding that he could express himself better, was exhibiting a friendly demeanor.Tr: Serap Öğretmen, öğrencilerinin etrafa daha açık bakmasını sağlamıştı.En: Serap Teacher had encouraged her students to look at the world with a more open perspective.Tr: Bugünün, şehir hayatının gölgesinde kaybolmadan, farklı yönlerini keşfetmek isteyen her biri için özel bir başlangıç olduğunu biliyordu.En: She knew that today was a special beginning for each of them who wished to explore different aspects without being lost in the...
    続きを読む 一部表示
    15 分
  • Autumn Serendipity: Love Locked in Ankara's Museum
    2025/09/06
    Fluent Fiction - Turkish: Autumn Serendipity: Love Locked in Ankara's Museum Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:fluentfiction.com/tr/episode/2025-09-06-22-34-01-tr Story Transcript:Tr: Ankara’da güzel bir sonbahar akşamıydı.En: It was a beautiful autumn evening in Ankara.Tr: Yapraklar sararmış, hafif esen rüzgar onlara dans ettiriyordu.En: The leaves had turned yellow, and the gentle breeze was making them dance.Tr: Demir, uzun süredir gitmediği Doğa Tarihi Müzesi'ne gitmeyi planladı.En: Demir planned to visit a place he hadn't been to in a long time: the Museum of Natural History.Tr: Yeniden canlı müzelere dönmek, ona biraz huzur verecekti.En: Returning to lively museums would give him some peace.Tr: Ancak müzenin kapısından girdiğinde beklemediği biriyle karşılaştı: Ece.En: However, when he walked through the museum's door, he encountered someone unexpected: Ece.Tr: Ece de spontane bir kararla, hayatın koşuşturmasından biraz uzaklaşmak istemişti.En: Ece also, on a spontaneous decision, wanted to get away from the hustle and bustle of life for a bit.Tr: İkisi de şaşırdılar.En: They were both surprised.Tr: Gülümsemeyle birbirlerine “Merhaba” dediler.En: With a smile, they said “Hello” to each other.Tr: Müzenin büyük salonunda gezmeye başladılar.En: They started to wander around the museum's large hall.Tr: Dimitri’nin dinozor kemiklerinin önünde durduğu sırada, birdenbire alarm çalmaya başladı.En: As Demir stood in front of Dimitri's dinosaur bones, suddenly an alarm began to sound.Tr: Anons sesi duyuldu: “Güvenlik nedeniyle, geçici olarak salonlar kilitlenmiştir. Lütfen bulduğunuz yerden çıkmayın."En: A voice announcement was heard: “Due to security reasons, the halls have been temporarily locked. Please do not leave your current location."Tr: Ece ona baktı, “Demir, burada kilitli kaldık. Ne yapacağız?” dedi.En: Ece looked at him and said, “Demir, we are locked in here. What are we going to do?”Tr: Demir hafifçe gülümsedi, “Belki de konuşmak için iyi bir zamandır,” dedi.En: Demir smiled slightly, “Maybe it's a good time to talk,” he said.Tr: İkisi de bir an sustu.En: They both fell silent for a moment.Tr: Düşünceleri ve duyguları birbirlerine karışmıştı.En: Their thoughts and feelings were entangled with each other.Tr: Kocaman iskeletlerin arasında, salonun hafif loş ışığında, sessizliği sadece onların nefes alışverişleri bozuyordu.En: Among the giant skeletons, in the dim light of the hall, only their breathing broke the silence.Tr: Demir, derin bir nefes aldı.En: Demir took a deep breath.Tr: “Ece, sana uzun zamandır bir şey söylemek istiyorum,” dedi.En: “Ece, I've wanted to tell you something for a long time,” he said.Tr: “Seninle konuşmak her zaman kolay oldu ama bu farklı.En: “Talking to you has always been easy but this is different.Tr: Çünkü bazen senin yanındayken kelimelerimi bulmak zor oluyor.En: Because sometimes, when I'm with you, it's hard to find my words.”Tr: Ece dikkatle ona baktı.En: Ece looked at him attentively.Tr: “Ne demek istiyorsun?” diye sordu nazikçe.En: “What do you mean?” she asked gently.Tr: Demir gözlerini yere indirdi, sonra tekrar Ece’ye baktı.En: Demir lowered his eyes to the ground, then looked back at Ece.Tr: “Senden daha fazlasını hissettim her zaman.En: “I've always felt something more for you.Tr: Belki de dostluğumuzu kaybetme korkusuyla sakladım ama şimdi burada, bu anda, sana söylemek istiyorum,” dedi.En: Maybe I've been hiding it out of fear of losing our friendship, but now, here, at this moment, I want to tell you,” he said.Tr: Ece’nin kalbi hızlıca çarptı.En: Ece's heart raced.Tr: Demir’den bunu duymayı umut etmiş ama aynı zamanda korkmuştu.En: She had hoped to hear this from Demir but was also afraid.Tr: Ece içinden cesur bir adım attı.En: Ece took a brave step from within.Tr: “Ben de aynı şeyleri hissettim, Demir.En: “I’ve felt the same things, Demir.Tr: Ama aramızdaki dostluk benim için çok değerliydi.En: But our friendship was so valuable to me.Tr: Ya kaybedersek, diye düşündüm daima.”En: I always thought ‘What if we lose it?’”Tr: Kalplerini açık etmeleri, biri fazlasıyla cesur bir adım olmuştu.En: Exposing their hearts was a particularly brave step.Tr: İkisinin yüzünde hem şaşkınlık hem de rahatlama vardı.En: Both were filled with both surprise and relief.Tr: “Ece, bu, birlikte keşfedeceğimiz yeni bir yol olabilir,” dedi Demir.En: “Ece, this could be a new path for us to explore together,” said Demir.Tr: Ece gülümsedi.En: Ece smiled.Tr: “Evet, Demir, bunu birlikte yapabiliriz,” diye cevapladı.En: “Yes, Demir, we can do this together,” she replied.Tr: O anda müze anons sesleri, kapıların yeniden açılacağını bildirdi.En: At that moment, the museum announcement voiced that the doors ...
    続きを読む 一部表示
    17 分